Urfa Emek ve Demokrasi Platformu'ndan 1 Eylül açıklaması

01 Eylül 2021 19:00
Kapat
Urfa Emek ve Demokrasi Platformu, 1 Eylül Dünya Barış Günü münasebetiyle basın açıklaması düzenledi. Açıklamada, Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi sorununu çözebilmesi için yeni bir barış sürecine ihtiyaç olduğuna vurgu yapıldı.

Urfa Emek ve Demokrasi Platformu 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle Ahmet Bahçıvan İş Merkezi önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklama yapılacağı alanda emniyet ekipleri yoğun güvenlik önlemleri aldı. Basın açıklamasına; HDP Milletvekilleri Ayşe Sürücü ve Ömer Öcalan, CHP Şanlıurfa Milletvekili Aziz Aydınlık, siyasi parti temsilcileri, STK temsilcileri ve çok sayıda kişi katıldı. Açıklamayı Urfa Emek ve Demokrasi Platformu adına açıklamayı Müslüm Saraçoğlu yaptı.

Açıklamada, “Türkiye’de, Dünya Barış Günü olarak kutlanan 1 Eylül vesilesiyle barışın egemen olduğu bir dünyada yaşamak istediğimizi bir kez daha belirtmek istiyoruz. Barış hakkı, bir insan hakkıdır.

Birleşmiş Milletler, 1945 yılında kabul ve ilan edilen BM Şartı ile kurulmuştur. Şartın Giriş bölümü ile 1 ve 2. maddelerinde Birleşmiş Milletler’ in barış ile insan hak ve özgürlüklerine saygıyı güçlendirme amacı vurgulanır. BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin başlangıç maddesi ile 28. maddesinde barış ve barışın temellendirileceği uluslararası ve ulusal sosyal düzenlerin, bu bildiride yer alan haklara ve özgürlüklere dayanması gerekliliği vurgulanır. BM Genel Kurulu, Halkların Barış Hakkına Dair Bildiriyi Genel Kurul’un 12 Kasım 1984 tarihli oturumunda kabul ve ilan etmiştir. Bildiride barış hakkının kutsallığı, bu hakkı korumanın ve uygulanmasını sağlamanın da devletler için bir yükümlülük olduğu vurgulanır.

BM Genel Kurulunun 19 Aralık 2016 tarihli kararı ile Barış Hakkı Bildirisi kabul ve ilan edilmiştir. BM İnsan Hakları Konseyinin 22 Haziran 2017 tarihli kararı ile de barış hakkının desteklenmesi gerektiği üye ülkelere hatırlatılmıştır.

Barış talebinin, medeni ve siyasi haklarla (yaşam hakkı, işkence yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, adil yargılanma hakkı, din ve vicdan özgürlüğü, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü vb.) olduğu kadar; ekonomik, sosyal ve kültürel haklar (çalışma hakkı, konut hakkı, sağlık hakkı, eğitim hakkı, dil hakları) ile de ilişkisi bulunmaktadır. İnsanlar arasındaki her türden eşitsizlikler, hakların ve özgürlüklerin tanınmayışı, savaşların ve çatışmaların temel sebebidir. O nedenle, Demokratik Kitle Örgütleri olarak her şart altında ve dünyanın neresinde olursa olsun, barışın haklara ve özgürlüklere dayalı olarak sağlanabileceği düşüncesindeyiz.

Türkiye etnik, dilsel, dinsel ve kültürel özellikleri bakımından çoğulcu bir dokuya sahiptir. Çoğulculuk, “herkes farklı, herkes eşit” sloganında ifadesini bulur. Çoğulculuk aynı zamanda demokrasinin de temelidir. Demokrasi ile insan hakları arasında koparılamaz bir bağ bulunmaktadır. O nedenledir ki, Türkiye’nin temel sorununun insan hakları ve demokrasi sorunu olduğunun altını çiziyor ve bu temel sorununun en önemli halkasının da Kürt sorunu olduğu tespitinde bulunuyoruz.

Türkiye’nin temel sorununun insan hakları ve demokrasi sorunu olduğunun altını çiziyor ve bu temel sorununun en önemli halkasının da Kürt sorunu olduğu tespitinde bulunuyoruz. Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi sorununu çözebilmesi için yeni bir barış sürecine ve çatışmaların bitmesine ihtiyaç vardır.

Çatışma ve savaş ortamı ile birlikte genel baskı ortamında şiddetin öne çıkması tüm ülkede nefret dilini hâkim kılmaktadır. Bu nefret dili kadın cinayetlerinin, ırkçı saldırıların, taciz ve tecavüzlerin artmasına sebep olmaktadır. Bu süreç Türkiye’de otoriter bir yönetim anlayışının yarattığı sürekli bir baskı ortamı oluşturmuştur.

Ortadoğu politikaları sonucu milyonlarca göçmen/sığınmacı/mülteci sorunu oluşmuş ve bununla birlikte mültecilere yönelik nefret söylemi ve saldırıları giderek artmıştır.

Bütün bu olumsuzluklardan kurtulmamız ancak barışla mümkündür. Kürt sorununun inkârından vazgeçilerek çözüm için adımlar atılmalıdır. Hapishanelerdeki tecrit ve baskı uygulamaları son bulmalı, cezaevlerinde devam eden açlık grevlerinin son bulması için gerekenler bir an önce yapılmalıdır. Siyasi ve toplumsal muhalefet üzerindeki her türden baskı ortadan kaldırılmalı, İfade, örgütlenme ve toplanma hakkının önündeki engeller kaldırılmalıdır. Türkiye’nin siyasi partileri ve toplumsal muhalefeti barışa odaklandığı takdirde kesinlikle yeni bir barış sürecinin önünün açılacağı düşüncesindeyiz. Sivil Toplum Örgütleri olarak Türkiye’de barışa giden yolun barış hakkı mücadelesi ile olacağını biliyoruz.

Bu vesile ile Dünya Barış Gününü karşıladığımız bu gün, yanı başımızdaki Suriye’de insani bir trajedi yaşanmaktadır. Sekiz yıla yakın bir süredir Suriye’de yaşanan iç savaş; yaşamı cehenneme çevirmiş, ülke baştanbaşa harap olmuş, neredeyse taş üstüne taş kalmamıştır. Bir yandan ırkçı Baas Rejimi güçleri, öte yandan “rejim muhalifi” adı altında kimi çete ve gruplar, insan haklarının en ağır ihlalini oluşturan suçları işlemektedir. Hem Rojava’daki hem de Suriye’deki sivil halka karşı; infaz, işkence ve zorla yerinden edilme gibi insanlığa karşı suçlar işlene gelmektedir. Yine yakın zamanda Afganistan’da Taliban, ülkenin başkentine kadar girebilmiş, sivil halkın özelikle kadınların ve çocukların özgür yaşama hakları tehlikeye girmiş tüm dünya bu trajediye sessiz kalmıştır. Bizler Taliban’ın kadın düşmanı politikalarına karşı yalnız bırakılan Afganistanlı kadınların yanında olduğumuzu bir kez daha belirtiyoruz. 1 Eylül Barış Günü vesilesiyle Savaşsız bir dünya dileğimizi yeniliyor, Dünya Barış Gününü kutluyoruz. Türkiye başta olmak üzere tüm dünyada barışın egemen olduğu bir yaşam için barış hakkı mücadelemiz devam edecektir.”

 

“BU COĞRAFYA KONUŞMAYA, DİYALOGA İHTİYACI VAR”

HDP Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan ise, “Bu coğrafyanın bu toprakların barışa ihtiyacı vardır. Bu coğrafya konuşmaya, diyaloga ihtiyacı vardır. Biz görüyoruz ülkede ihtidar kendi küçük ortağıyla  gerilim siyaseti, tırmandıran siyasetten nemalanıyor. Ülke üzerinde bir korku atmosferi oluşturarak tüm farklılıkları  tasfiye eden tüm farklılıkları ötekileştiren bir pozisyondadır. Biz bu ülkenin demokrasi gücüyüz. Biz bu ülkede yaşama ve yaşatma siyasetinin partisiyiz" ifadelerini kullandı.

 

BİHA